Ahmet şık ve Gazeteci Nedim Yener’in tutuklanmalarının üzerinden 100 gün geçti. Bu 100 gün boyunca Ahmet ve Nedim’in gazeteci dostları, meslektaşları, arkadaşları, okuyucuları ve ifade özgürlüğünün gerekliliğine inanan tüm yurttaşlar çeşitli eylemlerle tepkilerini dile getirdi.
Ahmet ve Nedim’in tutuklanmalarının 100’üncü gününde “Adaletin kara 100’ü” sloganıyla İstanbul Taksim’de bugün bir yürüyüş gerçekleştirildi. Yalnızca Ahmet ve Nedim’in değil, Türkiye’yi dünyanın en fazla gazeteci hapseden ülkesi haline getiren 60’ın üzerindeki gazetecinin serbest bırakılması için yüzlerce kişi “Susma haykır özgür basın haktır”, “Ahmet Nedim onurumuzdur” sloganlarıyla yürüdü. Çok sayıda gazetecinin katıldığı yürüyüşe politikacılar, sivil toplum örgütlerinden temsilciler, Halkevleri, TKP gibi kuruluşlar ve partiler de destek verdi.
Galatasaray Lisesi önünden başlayan yürüyüş, Taksim’de yapılan basın açıklaması ve iki yıllık tutukluluğun ardından 14 Haziran’da serbest bırakılan gazeteci Suzan Zengin’in konuşmasıyla sona erdi. Rıdvan Akar’ın okuduğu ve “yansak da dokunacağız” diye biten basın açıklamasında, geçtiğimiz günlerde Azadiya Welat gazetesine yapılan baskına ve hapisteki 60’ın üzerindeki gazeteciye dikkat çekilerek polisin uygulamalarının 12 Eylül dönemini aratmadığı belirtildi. Terörle mücadele yasasının değişmesi, özel yetkili mehkemelerin derhal kaldırılması istenen basın açıklamasında, bombayla kitabın eş tutulduğu bir tek adam yönetimi altında otosansürün de hızla yayıldığına dikkat çekilerek gazeteciler için özgürlük talebi yinelendi.
14 Haziran’da iki yıllık tutukluluğun ardından gazeteci İbrahim Çiçek’le birlikte tahliye edilen Suzan Zengin de basın açıklamasının ardından bir konuşma yaptı. Konuşmasında, basın üzerinde, özellikle de Kürt basını ve Sosyalist basın üzerindeki baskıların yeni olmadığına hazırlatan Zengin, geçmiş yıllarda öldürülen, hapse atılan, baskıya uğrayan çok sayıda meslektaşın bulunduğunu, bu baskıların da halen devam ettiğini söyledi. Zengin şimdi gazeteci tutuklamaları karşısında gösterilen tepkinin geçmiş yıllarda yeterince gösterilmemes nedeniyle baskının bu kadar yaygınlaşabildiğine de dikkat çekerek konuşmasını bitirdi.
Ahmet Şık ve Nedim Şener’ın serbest bırakılması için arkadaşları tarafından oluşturulan inisiyatif, önümüzdeki günlerde de eylemlerini ve etkinliğini sürdürecek.
Basın açıklamasının tam metni
3 Mart günü Ahmet ve Nedim evlerinden alındılar. O günden beri içerdeler. Geçen cumartesi günü çocuklarından, sevdiklerinden, özgürlüklerinden uzak yüzüncü günlerini doldurdular. Maalesef bugün adaletin 100’ü kara.
Suçları Ergenekon Terör Örgütü’ne üye olmak, ama ortada bu iddiayı destekleyen ne bir delil, ne de açıklanmış herhangi bir gerekçe var!..
“Gizli” denilen o deliller nerede?
Tutukluluk halleri niçin devam ediyor?
Neden tutuksuz yargılanmıyorlar?
Adalet bu sorulara yanıt vermiyor. Vicdanlar kanıyor
Seçim öncesi bir programda Başbakan Erdoğan, gazetecilerin sorusu üzerine, “Bazı kitaplar vardır ki bombadan tehlikelidir” dedi.
“İleri demokrasi” kavramının mucidi, ileri demokrasi ülkesinde,,, bombayla kitabı eş tutuyor. Gazeteciye “namert” diyerek ayar veriyor. Kendisine çanak soru sormayan yalnızca işini yapmak isteyen bir gazetecinin işten çıkartılmasına vesile olabiliyor. Tüm bunlar olduktan sonra helalleşmek istiyor. Böyle bir konjonktürde bizim onunla, o düşünce sistematiğiyle helalleşmemiz mümkün değil.
Çünkü gazeteci gerçeğin peşindedir.
Çünkü gazeteci soruşturur.
Çünkü gazeteci taraftır. Ama son zamanda kafalara yerleştirilmek istenen “candaş” veya “yandaş” tarafında değil, gerçeğin tarafındadır.
Gazeteciler İbrahim Çiçek ve Suzan Zengin geçtiğimiz günlerde tahliye oldu. Ancak hala içerde 60’ın üzerinde tutuklu gazeteci var. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün istatistiklerine göre, Türkiye tutuklu gazeteci sayısında dünya şampiyonu.
Seçimlerin hemen ertesinde Azadiya Welat’ın matbaası, 12 Eylül günlerini hatırlatırcasına basıldı ve gazete 15 günlüğüne kapatıldı. Elbette, basılmamış kitabın yok edildiği bir ülkede bu tür müdahaleler kimilerine maalesef normal gelse de durumun demokratik bir rejimde izahı yoktur.
Demokratik bir rejimle çelişen bir başka gelişmeyse Başbakan Erdoğan’ın gazeteciler hakkında açtığı davaları geri çekmesidir. Tek adam iktidarının gazabı kadar affediciliği de demokrasiye sığmaz. Ülkemiz demokrasinin ihtiyacı davalardan feragat değil güvenilir ve iyi işleyen bir adalettir.
Üstelik gazetecilere tolerans eşiğinin pek dar olduğunu bildiğimiz Başbakan’dan gazetecilerin talebi, sık başvurduğu “dava silahını” şimdilik geri çekmesi değil, gazetecilerin elini kolunu bağlayan, sürekli kovuşturmalara, cezaevi tehdidine maruz kalmasını sağlayan Terörle Mücadele Yasası’nı ve özel yetkili mahkemeleri kaldırmasıdır.
İktidar baskısı bir yana neredeyse tüm basını kanser gibi sarmakta olan bir başka büyük tehlike ise otosansür. Sermaye gruplarının türlü menfaatleri üzerinden iktidarla kurduğu ilişkiler nedeniyle basın, her nevi etkiye açık hale geldi. Elbette burada yeni bir olguya işaret etmiyoruz. Ancak otosansür öyle bir hal aldı ki, muhabirler ve editörler artık çoğu zaman yukarıdan talimat gelmeden adeta içgüdüsel olarak haberlerini otosansür uyguluyor. Bu durum memleket basının ahval ve şeraiti hakkında az çok fikir vermektedir.
Buna karşı var gücümüzle sesimizi çıkartacağız.
Sesimiz elbette bununla da sınırlı değil. Üç aydır, her eylemde ısrarla vurguladığımız, Türkiye’nin karanlık geçmişinin aydınlatılması talebimizi yeniden, altını çizerek vurguluyoruz:
Devlet içindeki gayrı meşru organizasyonların derhal dağıtılmasını, derin devletin yok edilmesini istiyoruz.
Türkiye’nin kanlı geçmişiyle, darbelerle, mutlaka hesaplaşmak gerekiyor. Bu konuda tereddüt yok.
Ancak bugün, hükümetin icraatlarına karşı eleştirel bir tutum takınan herkes için, darbe dönemlerini aratmayan uygulamalar söz konusu. Pek çok vakada, muhalif kesimlere emniyet eliyle yapılanlar, bizde, askeri vesayet dönemlerinde uygulanan yöntemlerinin hala yürürlükte olduğu izlenimini yaratıyor.
Biz ısrarla vurgulasak da bir konu dikkatlerden kaçırılıyor. Basın özgürlüğü, herkese lazım. Çünkü gazetecilerin özgürlüğü, aynı zamanda halkın haber alma özgürlüğüdür. Çünkü biz yazmazsak hiçbir yolsuzluk, hiçbir ihlal haber olmayacak. Yapanın yanına kar kalacak kimse, yanlış gidenleri öğrenemeyecek.
Eşit, özgür, demokratik, müreffeh toplum, ancak prangalarından kurtulmuş bir basınla mümkün olabilir.
Özgür basın şiarımıza ulaşmak için biliniz ki yansak da dokunacağız.
Saygılarımızla
Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder